İtalya’nın
birçok şehrini ve Paris’i gördükten sonra “Sen bir de Londra’yı gör” söylemleri
üzerine Londra’yı merak etmeye başlamıştım. İngiltere gibi bir imparatorluğun
görülmeye değer bir başkenti olacağı muhakkaktı. Avrupa’ya nazaran gidişin daha
meşakkatli olması da Londra’yı daha merak edilir kılıyordu ve böylece Londra
ile ilgili beklentilerim had safhaya ulaşıyordu. Londra’ya gidince “Aaa onlar
da bizim gibilermiş, öyle abartılacak bir şey yokmuş” demek aslında benim için Londra
seyahatimin hayal kırıklığıyla sonuçlanması demek olacaktı. Ancak korkulan
olmadı. Yüksek beklentilerimin hepsini fazlaca karşıladı bu şehir ve “London is
really London!” övgüsünü benden kazandı. Londra gerçekten de övgüyle ve
abartıyla bahsedilerek kafalarımızda yaratılan “Londra” imajını karşılar bir
şehir. Ancak tabi ki gezmesini bilene ve ben bu konuda oldukça şanslıydım.
london is london
london is ...
not grey! green!
Salı, Ağustos 27, 2013
Introduction
Geçen
Haziran ayında gittiğim Londra ile ilgili izlenimlerimi aktarabilmek için uzun
zamandır fırsat kolluyordum. Gelir gelmez yazmamanın nedeni kafamda bazı
şeyleri oturtabilmek ve neleri gerçekten yazmak istediğime karar vermekti.
Açıkçası
burada gezi tavsiyeleri vermekten ziyade kendi izlenimlerimi aktarabilmek
gayesindeyim. Zira Londra’da gezilecek ve görülecek yerler listesi ve detayları
hali hazırda her yerde mevcut ve ulaşabilmesi de gayet kolay. Ancak benim
anlatmak istediğim ‘benim gözümden yaşadığım ve hissettiğim Londra.
O
halde Londra macerama hoş geldiniz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)